Hüseyin Yılmaz: Romanın İrfânla Buluştuğu Kalem

-Mehmet Nuri Bingöl-

Edebiyat, zamanla yarışan bir hafıza biçimidir. Bazı yazarlar vardır ki, sadece hikâye anlatmaz; bir ruh, bir hatıra ve bir dava inşa eder. Hüseyin Yılmaz da bu istisnai yazarlardan biridir. Onun romanlarında tarih, coğrafya ve insan, hakikat arayışı etrafında yoğrulmuş bir destana dönüşür.

Yılmaz, edebiyatı sırf kurgu olarak görmez. Onun kalemi, hakikatin izini süren bir kervan gibidir. Özellikle Kutub Yıldızı serisinde, genç Said Nursî’nin ruh yolculuğu üzerinden hem ferdi hem de sosyal bir uyanış tasvir edilir. Roman, biyografik sınırların ötesine geçerek metafizik bir derinliğe kavuşur.

Dilinde abartıya, kurgusunda yapmacıklığa rastlanmaz. Sade ama derinlikli bir anlatımla, geniş bir coğrafyayı, insani trajedilerle birlikte işler.

Hüseyin Yılmaz’ın romancılığı, edebiyatın ötesinde bir duruşun da ifadesidir. O, değerlerin tükendiği çağda, sözün izzetini koruyan bir yazardır. Modernizmin ferdi çözen karanlığına karşı, kökleriyle barışık, irfanla yoğrulmuş bir anlatım dili kurar.

Yılmaz’ın eserleri, sadece okunmaz; hissedilir. Çünkü onun romanlarında zaman, sadece saatle değil, vicdanla ölçülür. O vicdan ki, bize bir hatırlatma yapar: Gerçek edebiyat, yalnızca güzel anlatmak değil, hakikati hatırlatmaktır.

Türk edebiyatını tarihî gerçekliğin, insan ruhunun derinlikleriyle harmanlandığı eserlerle zenginleşmiştir. Bu manada romancı Hüseyin Yılmaz, günümüz edebiyatında hem fikrî hem de edebî çizgisiyle özgün bir yer edinmiş isimlerdendir. Onun kalemi, sadece kurgularla değil, yaşanmışlıkların, sürgünlerin, hicranların ve inanç temelli mücadelenin izlerini taşır. Yılmaz, eserlerinde tarihi gerçekliğe yaslanırken bunu kuru bir bilgi aktarımıyla değil, güçlü karakterler ve sembolik üslup diliyle harmanlayarak sunar.

Hüseyin Yılmaz’ın romanları, genellikle insanın hakikati arayışı mihverinde gelişir. Kimi zaman bu arayış, bir Anadolu şehrinde başlayıp Orta Şark’a dek uzanır; kimi zaman da ruhun çetin dehlizlerine doğru ruhi bir yolculuğa dönüşür. Özellikle “Kutub Yıldızı” serisinde, bu yön belirgin şekilde hissedilir. “Yolcu” alt başlığıyla çıkan ilk kitap, genç Said Nursî’nin hakikat yolculuğunu mistik ve felsefî bir derinlikle ele alır. Bu eser, biyografik bir metnin sınırlarını aşarak adeta bir irfan romanına dönüşür.

Hüseyin Yılmaz, mekânı yalnızca bir arka plan unsuru olarak kullanmaz; romanlarında zamanla birlikte akan bir coğrafya duygusu vardır. Çok geniş bir sahayı dolaşırken, bu coğrafyaların hem fiziki çehresini hem de insanlarını karakterleri aracılığıyla tanıtır. Millî ve manevi hafızanın bastırılmış sayfaları, onun satırlarıyla yeniden ses bulur.

Hüseyin Yılmaz’ın üslubu, süsten uzak, fakat derinliği yüksek bir sadeliğe sahiptir. O, kelimeleri ustalıkla seçer, romanın ritmini didaktik olmadan kurar. Yer yer poetik bir anlatım görülse de dilin taşıyıcısı olan üslubu, her zaman karakterlerin yaşanmışlığı ve iç sesidir. Bu taraf, dilin saltanatını kurup onu hem edebî hem de samimi hâle getirir.

Yılmaz’ın romancılığı, sadece bir edebiyat faaliyeti değil, aynı zamanda bir duruşun ifadesidir. O, edebiyatı hakikatin, adaletin ve insan onurunun yanında saf tutan bir cephe olarak görür. Modernizmin kişiyi yalnızlaştıran, değerleri aşındıran yüzüne karşı gelenekle barışık, maneviyatla derinleşen bir anlayışla kaleme alır mevzuları. Onun kahramanları, bazen bir dava uğruna yollara düşer, bazen de bir çınar gölgesinde geçmişin yükünü taşır.

Romancı Hüseyin Yılmaz, çağın gürültüsüne ve kalabalığına kapılmadan kendi sesiyle konuşmayı başarmış nadir kalemlerdendir. Eserleri, hem ferdi bir yolculuğun hem de sosyal hafızanın taşıyıcısıdır. Onun romanlarını okurken sadece bir kurgu değil, bir medeniyet tasavvuru, bir vicdan muhasebesi, bir ruh inşasıyla karşı karşıya kalırız. Bu yönüyle Yılmaz, edebiyatımıza sadece hikâyeler değil, manalı ve derin izler de bırakmaktadır.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

0
    0
    Sepetim
    Sepetiniz BoşMağazaya Geri Dön