Kutub Yıldızı
Bediüzzaman Said Nursi
Bu biyografik romanın kahramanı, kitabları yetmiş kadar dile çevrilmiş, dünyanın her tarafında yüz milyonlarca okuyucusu olan, nüfuzu yüksek müellif Bediüzzaman Said Nursî’dir. Çok etkili, büyük nüfuz sahibi olmuş bu ismin sırrı veya sırlarının neler olduğunun ipuçlarını, hayatını bilmeden, anlamak zordur. Bediüzzaman’ın hayatını adım adım takib eden bu eser, okuyucuya bu cihetle de yol gösterici olacak, kendi hayatı için dersler çıkarmasına yardımcı olacaktır.

Kutub Yıldızı Satın Al

Kutub Yıldızı I, Bediüzzaman Said Nursî’nin dünyaya teşrifi ile Van’a birinci gidişine kadarki —1878-1898 arası— hayatını anlatıyor. İlk çocukluğu, yetiştiği çevrenin coğrafî ve kültürel şartları, hareketli tahsil hayatı ile birlikte devrin tarihine de pencereler açan bu ilk cild, onun nasıl bir zeminde, hangi şartlarda boy atıp serpildiğini gözler önüne sermesi cihetiyle ibret vericidir.
Biyografik bir roman olduğunu unutturan akıcılığı ile bir solukta okuyabileceğiniz bir eser.

Bediüzzaman Said Nursi Kimdir?
Osmanlı’nın ilk ve gerçek ölümü olan 93 Harbi biterken (1877-78) dünyaya teşrif eder. Bir bakıma, bir ba’sü ba’del-mevttir bu teşrif; Osmanlı’nın manen yeniden dirilme başlangıcı bu tevafuk, İlâhî hikmet ve takdirin hâkimiyetini tescil eder.
Isparit Nahiyesi köyü Nurs’un çocuğu Said’in bir nadire-i hilkat olduğunun anlaşılması için uzun zaman beklemek gerekmez. Çok küçük yaşta zekâsının keskinliği, cevvaliyet ve hürriyete düşkünlüğüyle dikkat çeker. Vasat vücud yapısına rağmen, ruh dünyası muhteşemdir. Doğduğu coğrafyaya çok benzeyen ruhu sarp dağlar, derin vâdiler, baş döndürücü uçurumlar, uçsuz bucaksız yaylalarla bezenmiş bir tasviri akla getirir.
Bölgenin şöhretli âlimlerini ilmî münazaralarda dize getirdiğinde daha büluğa bile ermemiştir. Halil-i Siirdî’nin torunu Şeyh Fethullah tarafından “Bediüzzaman” lâkabıyla taltif edildiğinde henüz on dört-on beş yaşlarında bir çocuktur ama aynı zamanda icazetli bir molladır, Molla Said-i Meşhur.
Osmanlı’yı yıkılışa götüren umumî cehâleti çözmek için Medresetüzzehra Medresesi‘ni (Üniversite) kurma tasavvuruyla harekete geçtiğinde henüz yirmi yaşında bir delikanlıdır.
Aynı sevda ile İstanbul’a gelip Sultan Abdulhamid‘in korkutan kapısını yumrukladığında yaşı otuza varmamıştır. Tımarhane ve hapishaneye bu sebeble dûçar olur. Aklı ve hürriyeti, dâvâsı uğrunda feda ettiği ilk bedellerdir.
Osmanlı’nın bir iç ihanetle tarih sahnesinden silinişini netice veren Birinci Cihan savaşında karşımıza maddî cihadın gönüllü alay komutanı olarak çıkar. Üç yüz kadar talebesinin şehadeti, kendisinin de esareti ile noktalanan bu maddî cihad, onun Sahib-ü Seyf bir Peygâmberin (A.S.V.) halifesi olduğunu teyid ve tevsik eder.
Rusya esaretindeki destansı kahramanlığını İstanbul’un işgal günlerinde Hutuvat-ı Sitte ile zirveye taşır. İngilizlerin, “Öldürünüz!” emrine liyakat kazanır.
Cumhuriyete geçişte kaçınılmaz âkibet olarak Ankara’nın karşısında yer alır. Din-i İslâm’a sırt çevirmekle kalmayıp amansız bir düşmanlık için harekete geçen devrin muktedirlerinin karşısında mevzilenerek insanlık tarihinin en büyük ve parlak külliyatlarından biri olan Risâle-i Nur Külliyatının telifiyle cevab verir. Masa başı bir telif değil, idam tehdidleri altında hapishane hücreleri ve sürgünlerde yapılan çileli bir telif. Her satırına göz yaşı damlayan, her kelimesine ızdırab sinen bir telif.
Bu çetin kavgayı kazanan, Nurs’un âsi çocuğu Said olur. Bütün dünya dillerine yapılan tercümeler ve milyonlarca okuyucu, hayatının parlak zafer ve semeresi olur Bediüzzaman’ın.
1960’da Urfa’da Rahmet-i Rahmana gittiğinde başı hiç eğilmemiştir. Darbeci haydutların mübarek naaşını çalmaları, onun zaferi karşısındaki acziyetlerini itiraftan ibarettir.
İzn-i İlâhi ile galib Bediüzzaman’dır; Rahmetullah-i Aleyh…